ÖZET
Dostane uyuşmazlık çözüm yollarından biri olan arabuluculuk, Türk hukukunda 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun kabul edilmesi ile birlikte 22.06.2012 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlük kazanmıştır. Yürürlük kazandığı tarihten itibaren ihtiyari nitelik taşıyan arabuluculuk kurumu 01.01.2018 tarihinde iş uyuşmazlıklarından kaynaklanan davalarda dava şartı olarak kabul edilmiş ve uyuşmazlığın kaynağı iş hukuku olan davalarda arabuluculuk kurumu zorunlu bir nitelik kazanmıştır. Bu düzenlemenin yürürlüğe girmesinin başarılı sonuçlar getirmesi ile birlikte 01.01.2019 tarihinde kanun koyucu TTK.’na 5A maddesini ekleyerek ticari uyuşmazlıklarda TTKm.4’te ve diğer kanunlarda belirtilmiş olan ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açmadan önce arabulucuya başvurulmuş olmasını zorunlu hale getirmiştir. İnceleme konusu yapılan tüketici uyuşmazlıklarında zorunlu arabuluculuk müessesesi ise TKHKm.73/A’da düzenlenerek yürürlüğe girmiştir. Bu çalışmada tüketici uyuşmazlıkları ile ilgili bazı kavramlara değinerek hangi davalarda arabulucuya başvurulması zorunluluğunun bulunduğu inceleme konusu yapılmıştır.
GİRİŞ
Türk hukukunda tüketicinin korunması düşüncesi bir norm olarak 1982 Anayasa’sı ile karşımıza çıkmaktadır. Anayasa’nın 172. Maddesinde belirtildiği üzere: ““Devlet tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirler alır, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini teşvik eder”. Sonrasında tüketicinin korunması düşüncesi gelişme göstererek 23.02.1995 tarihinde 4077 sayılı TKHK yürürlüğe girmiş ve ardından 07.11.2013 tarihinde 6502 sayılı TKHK’nun yürürlüğe girmesi ile birlikte 4077 sayılı kanun yürürlükten kaldırılarak 6502 sayılı TKHKm.86’da: ““23/2/1995 tarihli ve 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun yürürlükten kaldırılmıştır. Diğer mevzuatta Tüketicinin Korunması Hakkında Kanuna yapılan atıflar bu Kanuna yapılmış sayılır” denilerek 6502 sayılı TKHK önceki kanunun yerini almıştır.
Dünyada tüketicinin korunması gerektiği düşüncesi ise sanayi devrimi gerçekleşmeden önce birtakım düzenlemeler bulunmasına rağmen 19. yüzyılda kendini göstermiştir. Bu dönemde kendini göstermesinin en belirgin sebebi ise Sanayi Devrimidir. Kapitalist ekonomi öncesinde üretim sistemleri, bireysel üretimin zorunlu yaşamsal ihtiyaçları karşılamasından ibaret iken, sanayi devrimiyle birlikte artan üretim, tüketimi salt “ihtiyaç” olgusundan ayırmıştır. Tüketimin bizzat kendisini bir ihtiyaç haline getirmiştir. Dolayısıyla 19. yüzyılda seri üretimde görülen artış, doğal olarak tüketimin de artmasına neden olmuştur. Bununla tüketicilerin birtakım hukuki sorunlar yaşamaları doğal bir sonuç olarak karşımıza çıkmaktadır.
A-TEMEL KAVRAMLAR:
Tüketici: Tanım itibariyle tüketici, iktisadi mal ve hizmetleri belirli bir bedel karşılığında satın alarak kullanan kişiyi ifade eder. Ancak buradaki tüketimden anlaşılması gereken yalnızca maddi anlamda tüketim değildir. Maddi tüketim öğelerinin yanında maddi nitelik taşımayan kültür, eğlence vb. tüketim öğeleri de mevcuttur.
6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun m.3/1-k ise tüketiciyi “ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişi” olarak tanımlamaktadır. Tüketici, kendisinin ya da ailesinin ihtiyaçlarını karşılamak üzere bir mal ya hizmet satın alan ve kullanan kişidir. Solomon (2004)’a göre tüketici ise istek veya arzularını gidermek amacıyla bir mal veya hizmet satın alan ya da tüketen kişidir. Tanımlarda da görüldüğü üzere tüketici, ihtiyacını giderme amacı ile satın aldığı ürünü her zaman tüketen kişi olmayabilir. Bu noktada önemli olan satın alma amacının “tüketmek” olmasıdır.
Tüketici İşlemi: 6502 sayılı TKHKm.3/1-1’e göre tüketici işlemi; “Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlem” olarak tanımlanmıştır. Tüketici açısından sözleşmenin amacının ticari veya mesleki olmaması, kişisel ihtiyaçlar sebebiyle olması, tüketime yönelik olması gerekmektedir. Satıcı veya sağlayıcının tüketici ile yapmış olduğu tüm hukuki işlemler tüketici işlemi niteliğindedir. Ancak bir malın aynen ya da kısmen değiştirilerek yeniden satışına yönelik sözleşmeler, bir malın üretimine ilişkin hammaddenin temini amacına yönelik sözleşmeler ile bir malın üretiminde doğrudan girdi olarak kullanılmasa da malın değerinin geri kazanılması amacına yönelik sözleşmelerin ise tüketici hukuku kapsamında değerlendirilmemesi gerektiği kabul görmektedir.
Satıcı-Sağlayıcı: 6502 sayılı TKHKm.3/1-ı’ya göre sağlayıcı; Kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla tüketiciye hizmet sunan ya da hizmet sunanın adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi,
6502 sayılı TKHKm.3/1-i’ye göre satıcı; Kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla tüketiciye hizmet sunan ya da hizmet sunanın adın a ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi ifade eder.
B- TÜKETİCİ MAHKEMELERİNİN GÖREVİ
Tüketici mahkemesi, özel mahkeme ve ilk derece mahkemesi niteliği taşıyan, tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik her türlü uygulamadan kaynaklanan davalara bakmakla görevli hukuk mahkemesidir.
TKHKm.73/1 tüketici mahkemelerinin görevini “Tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemeleri görevlidir.” şeklinde belirlemiştir. Tüketici mahkemesinin görevli mahkeme olarak bir davaya bakabilmesi
için 6502 sayılı Kanunu’nun amacı içerisinde kanunda tanımlanan taraflar arasında (tüketici ile satıcı veya sağlayıcı vb. arasında) mal ve hizmet satışına dair bir hukuki işlemin olması gerekir. Tüketici mahkemesinde dava açma yetkisi bulunan kişiler ise tüketiciler, tüketici örgütleri ve Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’dır.
C-TÜKETİCİ MAHKEMELERİ’NİN BAKMAKLA GÖREVLİ OLDUĞU DAVALARDA GÖREV SINIRI
Tüketici mahkemesinde dava açılabilmesi için yargılamaya esas teşkil edecek olan uyuşmazlığın belirli bir parasal sınırı aşmış olması gerekmektedir. Yargılamaya esas teşkil edecek uyuşmazlığın belirli bir parasal sınırın altında kalması halinde tüketici hakem heyetine başvurulması gerekecektir. Tüketici mahkemesinin görevi hususundaki parasal sınır, 6502 sayılı kanunun 68. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak çıkarılan tebliğlerle her yıl yenilenmektedir.
2020 yılı içerisinde tüketici hakem heyetlerine yapılacak olan başvurularda parasal sınır aşağıdaki gibidir:
- Değeri 6.920 TL’nin altında bulunan uyuşmazlıklarda ilçe tüketici hakem heyetlerine başvurulmalıdır.
- Büyükşehir statüsünde bulunan illerde ise değeri 6.920 TL ile 10.390 TL arasında bulunan uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetine başvurulmalıdır.
- Büyükşehir statüsünde olmayan illerin merkezlerinde 10.390 TL’nin altında bulunan uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetine başvurulmalıdır.
- Büyükşehir statüsünde olmayan illere bağlı ilçelerde değeri 6.920 TL ile 10.390 TL arasında bulunan uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetine başvurulmalıdır.
Tüketici hakem heyetleri kendilerine yapılan başvuruları kabul etmek zorundadır. Başvurular, tüketicinin yerleşim yerinin bulunduğu veya tüketici işleminin yapıldığı yerdeki tüketici hakem heyetine yapılabilir. İl ve ilçe tüketici hakem heyetlerinin verdiği kararlar ise tarafları bağlar.
Bu değerlerin üzerindeki uyuşmazlıklar için ise tüketici hakem heyetlerine başvuru gerekmeksizin doğrudan tüketici mahkemesinde dava açılabilir.
D- DAVA ŞARTI OLAN ZORUNLU ARABULUCULUK KAPSAMINDA BULUNMAYAN UYUŞMAZLIKLAR
6502 Sayılı TKHKm.73A maddesi ile Tüketici Mahkemelerinde görülen uyuşmazlıklarda dava açılmasından önce arabulucuya başvurulmuş olması bir dava şartı haline gelmekle birlikte bazı uyuşmazlıklar bu kapsamın dışında tutulmuştur. Bunlar;
a) Hakem Heyetinin Görevi Kapsamında Kalan Uyuşmazlıklar
b) Hakem Heyeti Kararlarına İtiraz: TKHKm.70/3 gereği; “Taraflar, tüketici hakem heyetinin kararlarına karşı tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde tüketici hakem heyetinin bulunduğu yerdeki tüketici mahkemesine itiraz edebilir. İtiraz, tüketici hakem heyeti kararının icrasını durdurmaz. Ancak talep edilmesi şartıyla hâkim, tüketici hakem heyeti kararının icrasını tedbir yoluyla durdurabilir.”
c) İhtiyati Tedbir Kararlarının Alınması
d) Üretimin veya Satışın Durdurulması ve Malın Toplatılması
e) Tüketici İşlemi Mahiyetinde Olan ve Taşınmazın Aynından Kaynaklanan Uyuşmazlıklar
E- ARABULUCULUK İLK TOPLANTISINA KATILMAMANIN SONUCU
6502 sayılı TKHKm.73 /A- 2 fıkrasında 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A maddesinin 11. Fıkrasının tüketici aleyhine uygulanmayacağı düzenlenmiştir. Bu fıkra “Taraflardan birinin geçerli bir mazeret göstermeksizin ilk toplantıya katılmaması sebebiyle arabuluculuk faaliyetinin sona ermesi durumunda toplantıya katılmayan taraf, son tutanakta belirtilir ve bu taraf davada kısmen veya tamamen haklı çıksa bile yargılama giderinin tamamından sorumlu tutulur. Ayrıca bu taraf lehine vekâlet ücretine hükmedilmez. Her iki tarafın da ilk toplantıya katılmaması sebebiyle sona eren arabuluculuk faaliyeti üzerine açılacak davalarda tarafların yaptıkları yargılama giderleri kendi üzerlerinde bırakılır” düzenlemesini içermektedir.
İlk toplantıya katılım sağlamayan tüketicinin, katılmamış olmasının hukuki sonuçlarından muaf tutulmasının nedeni güçsüz durumda bulunduğunun varsayılması ve içinde bulunduğu koşulları ağırlaştırmamaktır. Ayrıca arabuluculuk başvurusunu tüketicinin yaptığı hallerde, talepte bulunan tüketici olmasına rağmen ilk toplantıya katılım sağlamayarak arabuluculuk görüşmesinin gerçekleşmesine imkan vermeyebilir ve Bakanlık bütçesinden arabuluculuk ücreti ödenmesine sebep olabilir. Böyle bir durumda ileride açılacak olan davalarda tüketici haksız çıktığında madde düzenleme gereği arabuluculuk ücreti kendisinden tahsil olunmayacaktır.
F- ARABULUCULUK ÜCRETİ
6502 sayılı TKHKm.73/A-3; “Arabuluculuk faaliyeti sonunda taraflara ulaşılmaması, taraflar katılmadığı için görüşme yapılamaması veya tarafların anlaşmaları ya da anlaşamamaları halinde tüketicinin ödemesi gereken arabuluculuk ücreti Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanır. Ancak belirtilen hallerde arabuluculuk ücreti, Arabuluculuk Asgari Ücret Tarifesinin eki Arabuluculuk Ücret Tarifesinin Birinci Kısmına göre iki saatlik ücret tutarını geçemez” düzenlemesini içermektedir. Diğer dava şartı olan arabuluculuk uygulamalarından farklı olarak görüşmeler son bulduğunda taraflar anlaştığı takdirde de sadece tüketicinin ödemesi gereken arabuluculuk ücreti Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanır. Tüketici hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıklarda zorunlu arabuluculuk müessesesi uygulama alanı bulduğunda düzenleme gereği ücret Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanmasına rağmen, iş hukuku ve ticaret hukukundan kaynaklanan dava şartı olan arabuluculuk görüşmeleri sonlandığında arabuluculuk ücreti taraflar aksini kararlaştırmadığı takdirde taraflarca eşit bir şekilde ödenir, Adalet Bakanlığı bütçesinden herhangi bir ödeme yapılmaz.
G- YARGILAMA GİDERİ
HUAK m.18 A/13; “Arabuluculuk faaliyeti sonunda taraflara ulaşılamaması, taraflar katılmadığı için görüşme yapılamaması veya iki saatten az süren görüşmeler sonunda tarafların anlaşamamaları hâllerinde, iki saatlik ücret tutarı Tarifenin Birinci Kısmına göre Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenir. İki saatten fazla süren görüşmeler sonunda tarafların anlaşamamaları hâlinde ise iki saati aşan kısma ilişkin ücret aksi kararlaştırılmadıkça taraflarca eşit şekilde uyuşmazlığın konusu dikkate alınarak Tarifenin Birinci Kısmına göre karşılanır. Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen ve taraflarca karşılanan arabuluculuk ücreti, yargılama giderlerinden sayılır.” düzenlemesini içermektedir. Diğer yandan TKHKm.73A/4; “Arabuluculuk faaliyeti sonunda açılan davanın tüketici lehine sonuçlanması halinde arabuluculuk ücreti, 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre davalıdan tahsil olunarak bütçeye gelir kaydedilir” düzenlemesini içermektedir.
SONUÇ
Tüketicinin korunmasını ve güçlenmesini amaçlayan 6502 sayılı TKHK kapsamına giren uyuşmazlıklarda Tüketici Mahkemelerinde dava açılmadan evvel istisnalar dışında arabuluculuk müessesesine başvurma zorunluluğunun bir dava şartı haline gelmesi Türk hukuku için yararlı, işlerlik sağlamaya yardımcı olacak bir adımdır. Tıpkı iş uyuşmazlıklarında ve ticari uyuşmazlıklarda dava şartı olan arabuluculuk kurumuna başvurma zorunluluğu gibi tüketici hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıklarda da arabuluculuğun dava şartı haline gelmesi uyuşmazlığın sonuçlanması açısından etkili bir çözüm yolu olacaktır. Uyuşmazlık çözüm yollarından olan arabuluculuk müessesesinin yargılama sürecine nazaran hızlı, ekonomik ve dostane olması sebebiyle tüketici uyuşmazlıklarında etkin ve tarafların menfaatlerine uygun olan sonuca ulaşılması için etkili bir çözüm sunacağı aşikardır. Taşınmazın aynından doğan uyuşmazlıklarla ilgili olarak açılacak davalarda zorunlu arabuluculuğun kapsam dışında bırakılması ise uygulamada karşılaşılacak olan özellikle tescille ilgili kısıtlayıcı düzenlemeler nedeniyle isabetli olmuştur.